Merfular

Kâne ve kardeşler Arapça Gramer Dersleri

مَادَامَ – مَازَالَ – كَانَ – صَارَ – لَيْسَ – أَصْبَحَ – أَمْسَى – أَضْحَى – ظَلَّ – بَاتَ

  •  Mazi fiillerinden oluşur ve her birinin muzarisi ve emri de aynı işi yapar. İsim cümlesinin başına gelerek, ismini REF eder ve haberini NASB eder. Şöyle de söylenebilir : İsim cümlesinin başına ( كَانَ ) geldiği zaman, mübtedâ olarak görev yapan kelime, mübtedâ özelliğini kaybeder ve  ” ( كَانَ ) nin ismi ” olarak görev yapar. Çünkü ( كَانَ ) yardımcı fiilinin fâili, tahtında müstetir olan ( هُوَ ) veya ( هِىَ ) zamiridir.
  • Kâideler : (1) Kâne’nin haberinin önüne ( بِ ) harfi gelirse, habere kesinlik kazandırır. (2) Müsned olan haberin, ismine isnadı bu harfler isim ve habere dahil olduktan sonradır, daha önce değil. (3) Kâne ve kardeşleri haberi marife ise, isminin önüne geçebilir. Yani “Haber-i Mukaddem” olur ve cümleye saklı mânalar yükler. Bu saklı mânaları da, sadece o Ayeti Kerimeyi ihyâ etmeye çabalayan anlar, başkası değil.
  • Kâne’nin haberinin âmili, Kâne’dir. Şu şartla Kâne’nin hazf edilmesi câiz’dir. ŞART : İnne’den sonra bir isim ve sonra FA harfi ve fa’dan sonra tekrar bir isim geldiği takdirde, Kâne hazf edilebilir. Bie cümlenin başka bir cümleye illet (sebeb) olduğu yerlerde, Kâne’nin hazf edilmesi vâcib’dir.
  • “Nâkıs Fiiller” olarak anılır ve cümlede saklı olan; hakikatleri veya şahid olunanları veya müşahade edilenleri özetle  kabul edilmesi gereken hükümleri anlatmakta kullanılır, beğen- beğenme, anla-anlama fark etmez..
  • İNNE ve kardeşleri ise, meselâ : iğnenin battığı anda tahsin edilmesi gereken hükümleri bildirir. Şâyet KÂNE’yi yaşarsan, İNNE’nin mânasını öğrenirsin. Aksi halde, inne’nin saklı anlamına şâhidlik yapamazsın anlamı saklıdır. Örnek:
  • 17/36 : ( إِنَّ السَّمْعَ وَ الْبَصَرَ وَ الْفُؤَادَ كُلُ ّ أُولَئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولاً … ) “… Muhakkak ki kulak ve göz ve gönül bunların hepisinden sorumludur.” Ayet-i Kerimesindeki ( كَانَ ), isim ve haberinde :
  • “Ey kulum! Seven görür oldu sonra Duyan oldu, sonra Hayrette kalan oldu, sonra idrâk eden oldu en sonunda da konuşmaz oldu. Sen bu hakikatlerin hangisine şahitlik ettin”
  • veya  “Sen hiç bu Ayet-i Kerimedeki ( كَانَ ) nin müstetir fâili ( هُوَ ) oldun mu ?” … gibi mânalar saklıdır.
  • Şart edatları olan ( لَوْ – إِنْ ) den sonra bir isim, sonra ( فَ ) harfi, sonra tekrar bir isim geldiğinde, nâkıs fiil ismi ile
  • birlikte hazfedilir. Saklı mâna takdir edilir. Bu durumun dışında, nâkıs fiil ve ismi hazf edilemez. Çünkü cümlede 
  • bir mâna oluşmaz. Mesela; ( كَانَ الْجَوُّ “hava idi”) ifadesinin bir mânası yoktur. Örnek:
  • ( اَلنَّاسُ مَجْزِيُوّنَ بِأَعْمَالِهِمْ إِنْ خَيْراً فَخَيْرٌ وَ إِنْ شَرّاً فَشَرٌّ ) cümlesindeki ( إِنْ خَيْراً فَخَيْرٌ ) ifadesinde, kâne ve ismi
  • hazfedilmiştir. Bu ifade ile saklanan mânalar, takdiren aşağıdaki dört çeşitden biri olabilir.
  • 1. ( إِنْ كَانَ عَمَلُهُ خَيْراً فَجَزَائُهُ خَيْرٌ ) veya 2. ( إِنْ كَانَ عَمَلُهُ خَيْراً فَكَانَ فَجَزَائُهُ خَيْراً )
  • 3. ( إِنْ كَانَ فِي عَمَلِهِ خَيْرٌ فَجَزَائُهُ خَيْرٌ ) veya 4. ( إِنْ كَانَ فِي عَمَلِهِ خَيْرٌ فَكَانَ فَجَزَائُهُ خَيْراً )
  • Nâkıs fiillerin isimleri; müfred, tesniye ve cemi de gelse, fiiller hep müfred gelir. Aksi takdirde, tam fiil vazifesini görürler. Ayrıca, isimler müzekker ise fiiller de müzekkerdir, isimler müennes ise fiiller de müennesdir. Nâkıs fiillerin haberleri, isim cümlesinin haberi gibi; müfred, cümle, şibhi cümle (zarf veya car – mecrur) olarak gelir. Nâkıs fiiller “tam fiil” olarak kullanıldıkları takdirde, fâil alırlar (“bulundu, oldu” anlamlarını veren fiil cümlesi kurarlar).
    • ( كَانَ )‘nin haberi, Kâne’nin isminin sıfatıdır. Bu nedenle Kâne’nin ismi, dâima davranış bilgilerini saklar. Örnek :
    • 7/5 : ( فَمَا كَانَ دَعْوَاهُمْ إِذْ جَاءَهُمْ بَأْسُنَا إِلَّا أَنْ قَالُوا إِنَّا كُنَّا ظَالِمِينَ ) “Azabımız kendilerine geldiğinde : “Bizler gerçekten zâlimlerdik!” demekten başka bir iddiaları olmadı.”
    • Ayet-i Kerimedeki ( دَعْوَاهُمْ  bir idiaları) isim tamlaması, ( كَانَ )’nin ismi ve ( أَنْ قَالُوا  demekten) müevvel masdarı, ( كَانَ )’nin haberi olarak kabul edildiğinde “Azâbı idrâk edinceye kadar, bir iddianın etrafında toplananlarla beraber isyan edenlerden olur (oldu).” anlamı saklıdır. Çünkü isim cümlerindeki hüküm, ( أَنْ قَالُوا  ) haberinde saklıdır.
    • Ayet-i Kerimedeki ( أَنْ قَالُوا  demekten) müevvel masdarı, ( كَانَ )’nin muahhar ismi ve ( دَعْوَاهُمْ  bir idiaları) isim tamlaması, ( كَانَ )’nin mukaddem haberi olarak kabul edildiğinde ise : “Azâbı idrâk ettikten sonra, tövbekâr  ismiyle isimlenenlerden olur (oldu).” anlamı saklıdır. Hüküm ise, ( دَعْوَاهُمْ  bir idiaları) haberinde saklıdır
    • ( كَانَ فِي الْغُرْفَةِ رِجَالٌ “Odada adamlar vardı.”) Harficer veya zarfla başlayan ve “var” anlamını ifade eden cümle parçası, mukaddem haberdir (Kâne’nin haberi: فِي الْغُرْفَةِ ). “Var olan şey” ise, muahhar mübtedadır (Kâne’nin ismi: رِجَالٌ ). Nâkıs fiilllerin ismi ve haberi, tamlama şeklinde gelebilir.
    • ( هُوَ كَانَ سَاجِداً لِلهِ “O Ellah’a secde ederdi.”) İsm-i fâil, ( كَانَ ) nin haberi, geçmişi anlatır ve devamlılık yoktur.
    • ( كَانَ اللهُ عَلِيماً حَكِيماً  “Ellah Teala, bilicidir hikmet sahibidir”) cümlesinde ( كَانَ ) Ellah lafzı ile kullanıldığında anlamı, zamanla sınırlı değildir. Sadece geçmişi anlatmaz, durumu bildirir ve haberin sonsuz devamlılığını gösterir.
    • ( مَا كَانَ الصَّدِيقُ لِيَخُونَ صَدِيقَهُ “Arkadaş, arkadaşına asla ihanet edecek değildir.”) cümlesindeki gibi olumsuz  ( مَا كَانَ ) nin haberi muzari olduğunda başında “esreli bir lam” bulunabilir. Buna inkar lamı denir ve yanında gizli bir ( أَنْ ) olduğu düşünülür. Ayrıca, olumsuz kâne’nin başına zaid ( بِ ) harfi getirilince mâna kuvvetlenmiş olur.